George Orwell'in güzel bir sözü vardır "Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa; gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder"
Evet Orwel'in söylediği bu söz, bizim 'Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar' Türk ata sözünü de anımsatıyor..
Peki biz neden 'Devlet soyulsa da, iş yerinde taciz- tecavüz, ihalede yolsuzluk olsa da, minareyi çalıp kılıf uydurulsa da Aman basına sızdırmayın!' dedik, anlatalım..
19 yıl önce, kamu kurumlarında yolsuzluk olur, yürekli insanlar belgeleri basına sunardı.. İhalelerde usulsüzlük olur, kurumun içinde çalışan 657'ye tabi dürüst memur bu durumu basına ifşa ederdi.. Kamu kurumunda bayan çalışana taciz olur, adam gibi adam biri çıkar o tacizciye Tatar Ramazan gibi gerekeni yapar, iş yerinin ahlakını ve namusunu korurdu.. Hiç bir kamu yöneticisi minareyi çalıp, kılıf uydurmaya cesaret edemez, devleti soymaya cüret edemezdi, edenler olursa da illa ki basına bu konu yansırdı...
Günümüzde ise karşı karşıya olduğumuz tablo ne yazık ki şöyledir.. Kamu kurumlarında, devletin nasıl soyulacağı, yani keriz yerine konulacağının bin bir türlü yolları bulunmuş, birileri kendi aralarında adeta bunun için bir şebeke kurmuş ve bu şebeke organize bir şekilde çalışarak yüce devletimizi evrak üzerinde soyuyor, bu durumları öyle yada böyle her türlü riski alarak ifşa eden çalışanları ise birileri, kendisini oraya atayan yada getiren siyasi gücün verdiği şımarıklık ile 'Bana bir şey olmaz' diyerek sindiriyor.. Alan mutlu, veren mutlu, adeta saadet zinciri.. Kimse kimseyi şikayet etmiyor, arsızın, hırsızın arkasında duruyor ve güçlü haksız olsa bile, bunu bile bile gücün yanında duruyor..
Kamu ihalelerini bin bir türlü hile ve haksızlıklarla yan ve yandaşlara servis edenlerle, eksik iş yapmasına rağmen üzerini kapatanlarla, malzemeden çalıp sağa sola rüşvet verenlerle, hazine arazilerinden kum ve çakıl çalıp, aldığı devlet işini yine o hazine arazisinden çaldığı kum ve çakıl ile yapanlarla, pişmiş aşa su katanlarla, pirince taş katanlarla karşı karşıyayız...
Ve tüm bunların yanında, bir de bu işleri yapanların Beytülmaldan, Hz. Ömer adaletinden , Ebussuud Efendi'den bahsetmeleri ile karşı karşıyayız..
19 yıl önce tüm bu olumsuzluklar öyle yada böyle belgeleri ile basına yansırdı.. Şimdi ise tüm bunlara dayanamayıp devlet malına helal getirecek durumları basına ifşa eden kamu çalışanları, ya tehdit ediliyor yada bu kişinin ihbar edilerek ortaya çıkartılması için kurum içi ajanlar tahsis ediliyor.
Olumsuzlukların yaşandığı kamu kurumlarında ifşa olan bir olay var ise, hemen personel ile acil bir toplantı tertip ediliyor ve "Biz bir aileyiz, kol kırılır yen içinde kalır aman basına bir şey sızdırmayın" nasihatleri ve uyarıları veriliyor..
Hiç kimse ama hiç kimse memur maaşı ile iki cip, yazlık, villaların nasıl alındığı sormuyor, nereden buldun denilmiyor.. Kurum içi ahlaksızlar almış başını gidiyor, kimin eli kimin cebinde belli değil durumları yaşanıyor, beyler paşalar o kadar rahatlar ki kimi sekreteriyle aşk yaşıyor, kimi kurum içinde mesai arkadaşına zina yapması için ücreti karşılığı ev ayarlıyor.. Kısacası ahlaksızlık almış başını gidiyor.. Nereden Buldun'u, zinanın suç olmasını kanunen yasalardan kaldırırsan olacağı da budur..
Bu durum sadece kamu kurumlarında mı yaşanıyor elbette ki hayır.. Özel sektörde de işçiler haksız ve mesnetsiz ithamlar ve suçlamalarla işten çıkartılıyor, patronlar geride kalan işçilere "Aman basına bir şey sızdırmayın" diyor..
Bu kirlenmeden elbetteki vatandaşta yani halkta nasibini aldı. Kurum amiri ya da patronuna yalakalık adı altında biat edilmeye başlandı. Eskiden vatandaş yani halk, gazetecilere 'Yolsuzlukları, usulsüzlükleri niye yazmıyorsunuz' diye tepki gösterirdi. Şimdi ise niye yazıyorsunuz diye tepki gösteriyor. Nedeni kurum amiri ve patronuna yalakalıkta sınır tanımamak.. Bir nevi George Orwel'in söylediği o sözün gerçekleşmesi 'Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa; gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder"
Dejenerasyon her anlamda bir virüs gibi yayılırken, tabi ki de basında sütten çıkmış ak kaşık olarak kalmadı.. Elindeki yolsuzluk ve usulsüzlük belgesini yazmak ve ifşa etmek yerine, kimileri de muhatabı ile görüşerek iş pişirme yoluna başvurdu. Kısacası hepimiz büyüdük ve kirlendi dünya...
İsteriz ki, eskisi gibi yine ve yeniden dokuz köyden kovulan doğruyu söyleyen bir toplum olalım, isteriz ki gerçeklerden ayrılmayıp, beytülmala el uzatanlara izin vermeyelim. İsteriz ki, haksızlık karşısında susmayıp dilsiz şeytan olmaktansa, hem haksızlığa hem de şeytanlara göğüs gerelim.. İsteriz ki, kimi kime şikayet ediyorsun anlayışını yayarak devleti aciz ve işlevsiz göstermeye çalışanlara, devletimizde 'Hop' desin.. İsteriz ki mazlumun ahı yerde kalmasın.. İsteriz ki hiç kimse devletin gücünü haksızlık ve istismar için kullanmasın.. İsteriz ki, ilk cemre ile aklanalım.. İsteriz ki, insan olalım..
Sizce tüm bunlar için çok mu geç!!!