Biz insanlar diye başlayacağım sözlerime fakat birkaç cümlelik hasbıhalden sonra olacak…
Bu sabah üzülerek izlediğim, Erzincan’da insan demeye dilimin varmadığı mahluk diye geçiştireceğim birinin, masum bir kediye yaptığı işkenceyi görünce şok oldum. Gözlerim dolu dolu oldu. Allah’ım bize neler oluyor, bir insan bu işkenceyi Allah’ın sessiz bir kuluna nasıl yapabilir? Demekten kendimi bir türlü alamadım. Birçoğunuz bu talihsiz görüntüyü haberlerde veya internet sayfalarında izlemişsinizdir, izlemeyenler de mutlaka bir yerlerde rastlayacaklardır. Bunu yazmamdaki amacım, umarım bu konuda bilinçli bir kamuoyu oluşur da herkes bu tip kişilik bozukluğu olan mahluklara karşı tepkisini ortaya açıkça koyar. Allah’ım böyle mahlukları ıslah etsin. Islah olmazlarda perişan eylesin! (Âmin)
Biz insanlar, hep hakir gördüğümüz, hep dışladığımız, hep aşağıladığımız bu dünyada yaşamaya hakları yokmuş gibi davrandığımız, bir insana hakaret etmek için dahi o tertemiz isimlerini kullanarak kirlettiğimiz hayvanlara hepimizin bir özür borcu olduğunu hatırlatmak gerektiğini düşünüyorum çünkü. Bu dünya sadece bizim dünyamız değil, bu dünya kendini şereflilerin şereflisi sayan insanların dünyası değil sevgili dostlar, bu dünya “canlıların dünyası” …
Artık bunu içselleştirmemizin zamanı geldi de geçiyor bile. Bu iade-i itibarın hayvanlara, bitkilere, yeryüzünde bizim dışımızda hangi yaratılmış varsa her birisine ayrı ayrı teslim edilmesini umut ediyorum ve herkesi bunun mücadelesini vermeye davet ediyorum buradan…
Bazen hayvan dediklerimiz bizi öyle şaşırtıyor, öyle şaşırtıyor ki ağzımızda kelimeler düğümlenip kalıyor. Beynimizin içinde düşünceler alaşağı oluyor. Ne diyeceğimizi, gördüklerimizi nasıl ifade edeceğimizi bilemiyoruz.
Sahibinin başına bir iş geldiğinde yardım için ortalığı ayağa kaldıran, öldüğünde ise onun başucunda ağlayan köpekler mi dersiniz, yavrularına zarar gelmesin diye yuvasını korumak için sonlarını bile bile kendilerini tehlikeye atan kuşlar mı dersiniz, çocuklarla çocuk olup oyunlar oynayan kediler mi dersiniz, sırf bizlerin işlerini kolaylaştırmak için onca yükü sırtlarına yüklediğimizde gıkını dahi çıkarmayan eşekler, katırlar, atlar mı dersiniz daha neler neler…
Sizlerde mutlaka yaşamınız boyunca sayarak bitiremeyeceğim yüzlerce hikâyeye tanık olmuşsunuzdur.
Hepsi var gücüyle yardımcı olmaya, hizmet etmeye, faydalı olmaya çalışıyorlar, oysa onların dünyasında bu gibi durumlara da gerek yok…
Vefa olmasa da olur, paylaşmak olmasa da olur, sevgi olmasa da olur, dostluk olmasa da olur, aile olmasa da olur, birlik beraberlik olmasa da olur öyle değil mi?
Onların yaşantısı için her şey, her yol mubahtır.
Baktığımız zaman yaşadıklarından, yapıp ettiklerinden sorumlu olmayacakları halde içlerinde bütün bu duygular mevcuttur. Her fırsatta bu duygularını da yansıtmaktan asla çekinmezler.
Biz insanlar ise öyle vurdumduymaz hale geldik ki, öyle başıboş bir haldeyiz ki hayvanların yansıttığı bu güzel duygulara adeta yabancılaştık…
Kendi değerlerimizden uzaklaştıkça uzaklaştık, öyle bir halet-i ruhiye içindeyiz ki kendimizden korkar duruma geldik. Bu güzel hasletlerin bizden hayvanlara yansıması gerekirken, maalesef ki bu güzelliklerin hayvanlardan bizlere daha çok yansıdığını görüyoruz.
Vefayı, paylaşmayı, aşkı, sevgiyi, sevdayı, dostluğu, birlikte yaşamayı…
Yavrusunu doğurup sokaklara atan anneler, cinnet geçirip herkesi, her yeri yakıp yıkan babalar, üç kuruşluk keyif için işlenen cinayetler, dünya saltanatı için öldürülen masum insanlar, birbirlerini parçalamak için terörist saldırılara sarılan gözü dönmüş insanlar… Daha neler de neler…
İşte bunlar da bizim dünyamızdan. Oysa biz yapıp ettiklerimizden sorumlu olduğumuz halde böyleyiz.
Arkamızda yaşanılır bir dünya bırakmak yerine hayvanların bile yaşamaktan huzursuz olduğu bir dünya bırakıyoruz…
Sevgiyi, Aşkları, Sevdaları, Dostlukları, Çevreyi, Enerjiyi, Yaşamı tüketiyoruz…
Neden sarılmıyoruz sevdiklerimize içimizden gelerek doyasıya?
Neden tutmak için mücadele etmiyor da gitmelere müsaade ediyoruz?
Neden yaşamımızı yaşanılmaz hale getirmek için elimizden geleni yapıyoruz?
Neden koskoca bir yalnızlığa mahkûm ediyoruz sevgi taşması gereken yüreğimizi?
Neden sevgi ile savaşmak yerine sevgiyi paylaşmayı denemiyoruz?
Neden birbirimizle savaşarak ömrümüzü hiçliğe heba ediyoruz?
Neden neden neden?
Biz neden diye sorarken belki de bir gün olacak aklımız başımıza gelecek ama o zaman da iş işten geçmiş mi olacak yoksa!
Biz insanlar bir şeylerin kıymetini kaybedince mi anlayacağız illa ki…
Sevgilerimle;